47-YAKINDA
TOPLUMLARI HEZİMETE UĞRAYACAK
Yüce
Rabbimiz Kamer Suresinin 45-46’ıncı ayetinde:
سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ
. بَلِ السَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَالسَّاعَةُ أَدْهَى
وَأَمَرُّ
"Yakında
o toplum hezimete/ bozguna uğrayacak, arkalarını dönüp kaçacaklar! Dahası
kıyamette onları çok daha acı ve feci bir son bekliyor." buyurmuştur.
Kamer
Suresi Mekke dönemin ilk yıllarında, takriben 4’üncü yılında inmiştir.
Mekke
döneminde Müslümanların sayısı azdı, güçsüz idiler. Müşrikler ise güçlü idiler,
Müslümanlara zulmediyorlar, her türlü eza ve cefayı yapıyorlardı. Üstelik henüz
cihad da meşru kılınmamıştı. Zaten Müslümanların müşriklere karşı koyacak,
onlarla savaşacak, cihad edebilecek güçleri, kuvvetleri yoktu. Hatta bazı
Müslümanlar maruz kaldıkları bu işkenceler sebebiyle Habeşistan’a hicret etmek
zorunda kalmışlardı.
Öyle
ise yakında bozguna uğrayıp kaçacak olan toplum kim olabilirdi?
Ve
onları hezimete uğratacak, mağlup edecek kimlerdi.
Ayet indiği zaman bunların anlaşılması güç idi.
Nitekim
bu konuda Hz. Ömer demiştir ki:
عَنْ عُمَرَ بْنَ
الْخَطَّابِ قَالَ: لَمَّا نَزَلَتْ {سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ
الدُّبُرَ} [القمر: 45] قُلْتُ: أَيُّ جَمْعٍ هَذَا؟ فَلَمَّا
كَانَ يَوْمَ بَدْرٍ، رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
وَبِيَدِهِ السَّيْفُ مُصْلِتًا، وَهُوَ يَقُولُ: {سَيُهْزَمُ الْجَمْعُ
وَيُوَلُّونَ الدُّبُرَ} [القمر: 45] فَعَرَفْتُ تَأْوِيلَهَا يَوْمَئْذٍ
"Bu
âyet nazil olduğu zaman, kendi kendime:
“Acaba
hangi toplum, hangi cemaat bozguna uğratılacak ve bunlara kimler galip
gelecek?!” demiştim.
Nihayet
Bedir Savaşı günü gelip de Resûlullah (s.a.v.)’ın kılıcını çekerek bu ayeti
okuduğunu görünce, ayetin anlamını anladım.” demiştir. (Taberânî, Evsat, IV,
145; İbn Cerîr, Tefsîru’t-Taberî, VII, 161)
Bedir
Savaşı bu ayetin inişinden 8 veya 9 yıl sonra Hicretin ikinci yılında vuku
bulmuş ve ayette belirtildiği gibi müşrikler büyük bir hezimete uğramışlar, Mekke’nin
ileri gelenlerinden 70 ölü bir o kadar da esir vererek perişan bir vaziyette arkalarını
dönüp kaçıp gitmişlerdir.
Böylece
Yüce Rabbimiz Mekke’de vaat etmiş olduğu hususu Medine’de gerçekleştirmiştir.
وَمَنْ
أَصْدَقُ مِنَ اللَّهِ حَدِيثًا
“Allah’tan
daha doğru sözlü kim olabilir.” (Nisa, 87)
وَمَنْ
أَوْفَى بِعَهْدِهِ مِنَ اللَّهِ
“Verdiği
söze Allah’tan daha sadık kim olabilir!?” (Tevbe,
111)
Mekke
müşrikleri ve o kafada olan cemaat kendi güçlerine ve çokluklarına güveniyorlar,
Müslümanları mağlup edeceklerine inanıyorlardı. Güç zehirlenmesi olmuştu, her
şeye hâkim olduklarını zannediyorlardı. Zaferin Allah katında olduğunu
unutmuşlardı.
وَمَا
النَّصْرُ إِلَّا مِنْ عِنْدِ اللَّهِ الْعَزِيزِ
الْحَكِيمِ
“Oysa
zafer ancak Azîz/ her şeye gücü yeten mutlak kudret sahibi ve Hakîm/ yaptığı
her şeyde pek çok hikmetler bulunan Allah katındadır.” (Âl-i İmrân, 126)
Yazımızı
Alvarlı Efe Hazretlerinin aşağıdaki dörtlüğü ile noktalayalım:
Kâmil îmân eğer sudûrda olsa,
Şerîat-i garrâ yerini bulsa,
Başdan başa dünyâ kâfirle dolsa
Hiç mağlûb
olur mu cündullah bir an!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder