66-GÖNENLİ MEHMET EFENDİ’NİN VAAZ
METODU
Asıl ismi Mehmet Öğütçü olup 1901’de
Gönen’de doğmuş, onun için halk arasında Gönenli Mehmet Efendi diye
tanınmıştır. 1920’li yıllarda İstanbul’a gelmiş, 1954- 1982 tarihlerinde Sultan
Ahmet Camiinde İmam- Hatip olarak görev yapmıştır. Çok yönlü bir din âlimi ve
hizmet adamı olan Gönenli Mehmet Efendi’nin hiç ihmal etmediği görevlerinden
biri de haftanın her gününde İstanbul’un değişik camilerinde halkı özellikle
kadınları irşad etmesi idi.
Gönenli Hoca’nın kendine has bir vaaz
ve irşat metodu vardı. Genellikle vaaza başlarken cemaatle beraber salat-i
tefriciyeyi okur, biraz konuştuktan sonra:
“Hadi Peygamberimize bir selam
verelim” der, cemaatle beraber yüksek ve ahenkli bir sesle salat ü selam
getirir, cemaate dua eder, onları ibadet ve taata teşvik edici sözler söyler,
yerine göre kısa bir ilahi veya kaside okur, dua ederek vaazını bitirirdi.
Vaaz ve irşat
görevinde bulunan hocalar genellikle cemaati cehennemle, Allah’ın azabı ile
aşırı derecede korkuturlar, Allah’ın rahmetinden, şefkatinden ya bahsetmezler
veya pek az bahsederler. Aslında cemaat de böyle istemektedir. 1982 yılının
Ramazan ayında Almanya Nürünberg’de Eyup Sultan Camiinde Din Görevlisi idim.
Vaazlarımda daha çok bizi yaratan Yüce Rabbimize, insanlara ve diğer
yaratıklara karşı görevlerimizin olduğundan, bu görevlerimizi yaptığımızda
O’nun muhabbet ve rızasını elde edeceğimizden bahsediyordum. Bir gün cemaatten
biri: “Hocam sen hiç cemaati korkut muyorsun, biraz onları korkut, yerin
altından bahset” demişti.
Oysa Kuran-ı
Kerimde inzar/korkutma, uyarma ayetleri olduğu gibi, tebşîr/müjde ayetleri de
vardır. Azap ayetleri yanında rahmet ayetleri de vardır. Allah’ın rahmeti
geniştir, azabından daha çoktur. Nitekim Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerimde:
قَالَ عَذَابِي أُصِيبُ بِهِ مَنْ
أَشَاءُ وَرَحْمَتِي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍ
“Azabıma gelince,
dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.”buyurmuştur.
(A’raf, 156)
Gönenli Mehmet Efendi vaazlarında, sohbetlerinde daha
çok tebşir/müjde ayetlerine yer verir, camiye cemaate geldikleri için onları
müjdelerdi. Sultanahmet Camii’nde bir cuma hutbesinde cemaate şöyle hitap
etmişti:
“Maşallah! Allah razı
olsun, Allah kabul etsin, ne güzel yaptınız, işinizi gücünüzü bıraktınız
Allah'ın zikrine koştunuz, camiye geldiniz, Cuma'ya geldiniz. Allah'ın huzuruna
durdunuz, saf saf olup kıbleye yöneldiniz. Cenab-ı Hak namazınızı Haremi
Şerif’de, Mescid-i Nebevi’de kılınan namaz gibi kabul etsin. Âmin, âmin yâ
muîn!”
Aynı gün ikindiden sonra bir başka camide bu defa
kadınlara hitap ederek şöyle demişti: “Allah sizlerden razı olsun, ibadet ve
taatlarınızı kabul eylesin. Cümlemizi şerlilerin şerrinden muhafaza eylesin. Sizler
ne güzel kullarsınız, sinemaya gitmediniz, tembel tembel oturup dedikodu da
etmediniz, insanları çekiştirmediniz, koştunuz Allah’ın evine geldiniz, camiye
geldiniz. Bunu karşılıksız bırakır mı Rabbimiz hiç!? İnşallah buralardan da
doğru cennete gideceksiniz.”
Evet Gönenli Hoca: “Bunu karşılıksız bırakır mı
Rabbimiz hiç!?” diyor.
Konumuzu Alvarlı Efe Hazretlerinin
aşağıdaki dörtlüğü ile noktalayalım:
“Sen Mevlayı seven de Mevla seni sevmez
mi?
Rızasına iven de Hak rızasın vermez mi?
Sen Hakk’ın kapısında canlar feda eylesen,
Emrince hizmet etsen Allah ecrin vermez
mi?”
(M. Özdamar, Gönenli M. Efendi, s. 110).
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Peygamber
Efendimize hitaben şöyle buyurmuştur.
قُلْ يَا عِبَادِىَ الَّذٖينَ اَسْرَفُوا عَلٰى
اَنْفُسِهِمْ لَا تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ اِنَّ اللّٰهَ يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ جَمٖيعًا اِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحٖيمُ
“De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün
günahları affeder. Cünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir." (Zümer,
39/53)
Hz. Ali (r.a.) veciz bir sözünde
من عَذُب لسانه كَثُر إخوانه
“Kimin dili tatlı olursa, dostları çok
olur” demiştir.