21 Temmuz 2016 Perşembe

19- KUSURSUZ KUL OLMAZ


19- KUSURSUZ KUL OLMAZ

Her insanın kusuru, hatası vardır. Kusursuz kul, hatasız insan olmaz. Nitekim Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:
“Hepiniz hata edersiniz, hata edenlerin en hayırlısı tevbe edenlerdir.” buyurarak buna dikkatimizi çekmiştir.
Şair de bu hususu:
“Cihanda bî kusur insan bulunmaz
Velâkin her kusur teftiş olunmaz.”diyerek ne güzel ifade etmiştir.
İnsanın kusur ve hatadan uzak olması için melek olması gerekir. Oysa insan melek değil, beşerdir. Beşer şaşar, yanılır, hata eder.

اعظمُ العيوبِ اَنْ تَتَوَهَّمَ اَنَّكَ خالٍ من كل عيب
Kusurların en büyüğü insanın kendisinin bütün kusurlardan hali olduğunu, başka bir ifadeyle kusursuz olduğunu görmesi, hatasız olduğunu sanmasıdır.
Kendini kusursuz gören kimse, başkalarının kusurlarını, hatalarını araştırmaya çalışır. Öyle insanlar var ki şairin dediği gibi:
Görmüyor kendisinin pür hezeyan kellesini
Görüyor başkasının zerre kadar zellesini.
İnsanoğlu genellikle böyledir. Kendi kusuru ne kadar çok olursa olsun görmez, başkalarının küçücük kusurlarını görür. Tabiinin büyük âlim ve zahitlerinden Hasan Basri hazretleri:
تُبصِر القَذَى في عين أخيك وتَنْسَى الجِذْعَ في عينك
"Kardeşinin gözündeki çöpü görüyorsun da kendi gözündeki merteği unutuyorsun.” diyerek insanın bu kötü huyuna dikkati çekmiştir.
Oysa erdemli kişilere gerekken başkalarının kusurlarını araştırmak değil, kendi kusurlarını görmektir. Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde:

طُوبَى لِمَنْ شَغَلَهُ عَيْبُهُ، عَن عُيُوبِ النَّاسِ
“Kendi kusurları, başkalarının kusurlarını araştırmaktan kendisini alıkoyan kimseye ne mutlu” buyurarak bu hususa dikkatimizi çekmiştir. Zaten başkalarının kusurlarını araştırmayan erdemli kişilerde kusur çok da olmaz. Şairin:
“Nadir bulunur tıynet-i kâmilde kusur
Kem mâyeden eyler ne ki eylerse zuhur”
beyti bu hususu gayet güzel olarak ifade etmektedir.
17. Asır ünlü Divan şairlerinden Sümbülzade Vehbî de bir beytinde, olgun kimsenin başkalarının kusurlarına gözlerini kapatıp, kendi kusurlarını göreceğini belirterek şöyle demiştir:
Ayb-ı diğerden edip gadd-ı basar
Kendi aybın görür ashab-ı nazar.”

17. yüzyıl şairlerinden Nâil-i Kadîm de şöyle diyor:
Nâzır bulunma aybına âlemde kimsenin
Bedhâh-ı nâkesân bile olma kerim isen[1].
Anlamı şöyle: Bakma dünyada kimsenin kusuruna/Şerefli bir kimse isen başkalarının kötülüğünü isteyen alçak kimse olma.

Mümin kimsenin kusurunu, hatasını araştırmaz, hep kendi kusuruna, kendi hatasına bakıp düzeltmeye çalışır.
Şam Kadılığı da yapmış olup üç lisanla (Arapça, Türkçe, Farsça) şiirler yazmış ve 1693’te vefat etmiş olan Yüsrî Ahmed Efendi bir beytinde; duvardaki yarık ve çatlakları boya ve cilanın giderdiği gibi insanın kusurlarını da onun güzel hal ve yaşayışının gidereceğini şöyle belirtir:

Salâh-ı hâlidir, örten uyûbunu halkın
Nihân eder eser-i rahne-i cidârı tıla”[2]

EK
إِذا أرَادَ الله بِعَبْدٍ خَيْراً جَعَلَ لَهُ واعِظاً مِنْ نَفْسِهِ يَأمُرُهُ وَيَنْهاهُ (فر) عَن أم سَلمَة.
Allah (c.c), bir kulunun hayrını (iyiliğini) isterse, ona kendi içinden bir nasihatçi nasip eder. Böylece ona iyilikleri emreder ve onu haramlardan da sakındırır.” [bk. Münavi, Feyzü’l-Kadir 1/ 272 (419); Aclunî, Keşfu'l-Hafa 1/ 78]




[1]Nâzır bulunma: bakma, Bedhah: Başkasının kötülüğünü isteyen, Nâkes: Soysuz, alçak
[2] Nihân: gizli; rahne: yarık, gedik; tıla:boya, cila.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder