15- BEKİR SADAK HOCADAN BİR HATIRA
Bekir Sadak Hoca Üsküplü
olup 1957 yılında İstanbul’a hicret etmişti. Türkiye’ye gelmeden hem klasik medrese tahsili görmüş, hem modern
hukuk tahsili yapmış olup böylece kendisini hem dini yönden, hem de hukuki ve
sosyal yönden yetiştirmiş biri idi. İstanbul’a gelince Süleymaniye kütüphanesinde
"Eski Eserler Tasnif Komisyonu"nda görev almış, burada zamanın
değerli ilim ve kültür adamlarıyla da tanışma imkânı bulmuştur.
Kütüphanede tasnif heyetinde çalışanlardan biri de Nihal Adsız Bey’dir. Meşhur
akademisyen ve ilim adamı Prof. Mükrimin Halil Yinanç Bey de sık sık onu
ziyarete gelir. Olayın devamını Bekir sadak hocadan dinleyelim:
Sık sık ziyarete gelen Prof Mükrimin Halil, bir defasında salona girerken, daha
selâm vermeden sesli sesli konuşuyordu:
"Ve mâ yentıku ani'l-hevâ". O, Peygamber değil, Cibril; yanlış
anlatılıyor, efendim. Nedense kafasına takılmış, nefsine uyarak konuşmayan Hz.
Peygamber değil, Cebrail olduğunu ifade etmek istiyor ve bu ifade, muhalefet
mefhumu kaidesine göre Hz. Peygamber konuşabilir, anlamını taşıyordu.
Ben dayanamadım ve izin verirseniz görüşümü anlatayım, dedim. Mükrimin
hocanın hafız olduğunu biliyordum. Üstadın okuduğu ayet Necm suresinin üçüncü
ayetidir, dedim. Gerçek anlamını tespit için, önceki iki ayetten başlayarak bir
gramer tahlili yapmaya çalışalım.
Birinci ayet. "Yemin ederim doğup batan yıldıza",
İkincisi "arkadaşınız sapıtmadı, azıtmadı da!"
Ve üçüncüsü "O, hevesine uyarak konuşmaz."
Üçüncü ayetin başında bir "O" zamiri vardır. Arapça metinde bu,
söylenmiş değildir. Bunun adına Arap gramerinde müstetir zamir=örtülü, gizli
zamir denilir. Fiillerde bulunur. Fiilin telaffuzu ile bu zamir de söylenmiş
gibi anlaşılır. Türkçe tercümesinde, biz bunu söyleyerek
ifade ederiz. Kaide şudur ki, zamir daima kendisinden önce geçmiş olan bir
isme işaret eder. Zamirden önce geçen iki ayette bir "yıldız" bir de
"arkadaşınız" kelimeleri isim olarak bulunmaktadır. Bu zamir,
"yıldız"dan ibarettir, denilemez. Çünkü o "takdirde üçüncü ayetin
anlamı" yıldız nefsine uyarak bir şey söylemez" olur ki anlamsız bir durum
ortaya çıkar. Şu halde zamiri, mantıkî bir zaruretle "arkadaşınız’dan ibaret
saymak gerekir. Bu "arkadaş" da Cebrail değil Hz. Peygamberdir.”
Evet, Sadak hoca konunun ehli olduğu için vermiş olduğu ilmi ve mukni
cevaba kimse itiraz edemez, böylece hakikat ortaya çıkmış olur.
İşin aslını faslını, fiilini failini, sıfatını mevsufunu… bilmeden Kur’an’a
mana vermeye, meal yazmaya çalışanlara ithaf olunur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder