82-MÜMİNLERLE ALAY ETMEK
Yüce Rabbimiz Bakara suresinin 212’inci ayetinde:
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا
وَيَسْخَرُونَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ
“İnkâr edenlere dünya hayatı süslü ve
cazip gösterildi. Onlar iman edenlerle alay ediyorlar.
Allah’ın azabından korkan müminler ise kıyamet gününde onlardan üstün
olacaklardır. Allah dilediğine rızkı hesapsız olarak verir” buyurmuştur.
Ayet-i kerimede dört şey dikkatimizi çekmektedir:
1.-İnkâr Edenlere Dünya Hayatının
Süslü Gösterilmesi
Ayet-i kerimede iki tip insandan bahsedilmektedir.
Biri ahirete, yani öldükten sonra tekrar diriltilip hesaba çekileceklerine
inanmayan kâfirler, müşrikler ve münafıklardır. Onlara göre hayat dünya
hayatından ibarettir, ahiret hayatı diye bir şey yoktur.[1] Onun için onlar gözleriyle
dünya hayatını çok süslü, cazip ve çekici görürler, ahiret inancı olmadıkları
için kalpleri de bu fani hayatın sevgisiyle doludur.
Diğerleri ise onların kendileriyle alay ettikleri, kendileri gibi
dünya hayatına rağbet etmeyen, dünyalık peşinde koşmayan, kendilerini ibadet ve
taata veren fakir müminlerdir.
İnanmayanların ufukları dar, görüşleri kıttır. Sadece gözleriyle
görebildiklerine inanırlar, bu âlemin ötesinde başka bir âlemin varlığını
düşünemezler. Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle:
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيَاةِ
الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
“Onlar
sadece bu dünya hayatının zahirini/ dış yüzünü/ görünüşünü bilirler, ahiret
hayatından ise onlar tamamen gafildirler.”[2] Zira ahiret hayatı
duygularla bilinmez, duygularla görünmez, salim, safiyeti bozulmamış temiz
akılla bilinir. Onlarda da bu akıl yoktur.
2. Kâfirlerin Müminlerle
Alay Etmeleri
Ayet-i kerimde zikredilen kâfirlerden maksadın kimler olduğu, başka
bir ifadeyle ayetin nüzul sebebinin kimler hakkında olduğu hususu ihtilaflıdır.
1- Tabinin büyük âlimlerinden
Katade’nin belirttiğine göre ayet münafıkların risi olan Abdullah b. Übey b.
Selûl ve adaamları hakkında inmiştir.[3]
Düyada kendileri bolluk içerisinde yaşıyorlar, zayıf, fakir müminlerle alay
ediyorlardı
2- Ata b. Ebi Rebah’ın belirttiğine
göre ise Medine’de yaşayan Yahudilerden Kurayza oğulları, Nadîr oğulları ve
Kaynuka oğulların reisleri hakkında nazil olmuştur. Bunlar da fakir müminler ve
muhacirlerle alay ediyorlardı.[4]
3- İbn Abbas’a göre ise ayet, Mekke müşriklerinin önde
gelenlerinden Ebu Cehil ve diğerleri hakkında nazil olmuştur.[5]
Razi bu görüşleri naklettikten sonra, bunların hepsi hakkında
nazil olmuş olmasında bir mani yoktur, demiştir. Evet hepsi hakkında nazil
olmuş olabilir. Kaldı ki ayet-i kerimenin nüzul sebebinin hususi olması, hükmünün
umumi olmasına mani değildir.
Mekke kodamanları ilk Müslümanlarla alay ediyorlardı.
Alay etmelerinin sebebi kendilerini zengin, onları fakir
görmeleri, ayrıca kendilerini akıllı, onları ise akılsız görmeleri idi. Zira ilk
Müslümanlar, genellikle fakir, yoksul, kendilerini koruyup himaye edecek aşiret
ve akrabaları olmayan aciz kimseler idi, bunların bazısı da kölelerdi.
Müşriklerin müminlerle alay etmelerinin başka bir sebebi de onların putlara
tapmayı terkedip bir Allah’a, ahirete ve diğer iman esaslarına iman etmeleri
idi. Yoksa onların alay edilecekleri gayr-i ahlakı hareketleri, kötü bir
durumları yoktur.
Aslında başkalarıyla alay eden kimse, kendisini büyük görüp
karşısındaki kimseyi küçük, hor, hakir gördüğü için alay eder. Bu, ahlak dışı
bir davranış olup büyük günahtır. Hele bir mümin sırf imanından dolayı hor ve
hakir görülerek alay edilirse, onun inanmış olduğu islam ile alay edilmiş olur.
Nitekim ayet-i kerimede onların şahıslarından ziyade inançları öne çıkarılarak
“iman edenlerle alay ediyorlar” denilmektedir. Bu da onların dinleriyle, islam
dini ile alay edildiğini göstermektedir. İslam ile alay edilmesi ise -Allah
korusun- insanı inkâra, küfre götürür.
3. Kıyamet gününde
müminler onlardan üstün olacaklar
Ayetin devamından öğrendiğimize göre,
dünyada iken kendileriyle alay edilen müminler ahirette onların üstünde
olacaklardır. “Onların üstünde olacaklar” ifadesi üç şekilde açıklanmıştır:
a- Mekan itibariyle üstte olacaklardır.
Çünkü müminler gökteki cennet-i âlâda olacaklar ve her türlü nimetlerden
istifade edeceklerdir. Onlarla alay eden kâfirler, müşrikler ve münafıklar ise yerdeki
siccin’e, cehenneme gidecekler, orada şiddetli azaba uğrayacaklar.
b- Veya şeref, mertebe ve derece
itibariyle üstte olacaklardır.
c- Yahut müminlerin kıyamet gününde
kafirlerle yapacakları alay, onların dünyada müminlerle yapmış oldukları
alaylarının üstünde olacaktır.[6]
Kafirler cehennemde dünyada iken
kendileriyle alay ettikleri müminleri göremeyince kendi aralarında konuşmaya
başlarlar ve birbirlerine:
وَقَالُوا مَا لَنَا لَا نَرَى رِجَالًا كُنَّا
نَعُدُّهُمْ مِنَ الْأَشْرَارِ أَتَّخَذْنَاهُمْ سِخْرِيًّا أَمْ زَاغَتْ عَنْهُمُ
الْأَبْصَارُ
"Acaba
neden, dünyada iken kendilerini şerli sayıp alay ettiğimiz birtakım adamları
burada görmüyoruz? Dünyada iken, onlarla alay ederdik! Yoksa gözlerimiz onlardan
kaydı da onun için mi kendilerini göremiyoruz?"[7]
derler.
Dünyada
iken onların doğru yolda olabileceklerini düşünmedikleri gibi, ahirette de
onların cennette nimetler içerisinde olabileceklerini düşünmüyorlar, kendileri
gibi onları da cehennemde arıyorlar.
el-cezâü min cinsi’l-amel yani insana verilecek olan
ceza işlemiş olduğu suçu cinsinden olur, denilmiştir. Bu dünyada başkalarıyla
alay edenle ahirette alay edilir. Nitekim Mutaffifîn Suresi’nde bu husus şöyle
belirtilmiştir:
إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُوا مِنَ الَّذِينَ
آمَنُوا يَضْحَكُونَ وَإِذَا مَرُّوا
بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ وَإِذَا انْقَلَبُوا إِلَى أَهْلِهِمُ انْقَلَبُوا
فَكِهِينَ وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلَاءِ لَضَالُّونَ وَمَا
أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ
يَضْحَكُونَ عَلَى الْأَرَائِكِ
يَنْظُرُونَ هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ
Günah işlemeyi adet haline
getirmiş olan inkârcı suçlular, dünyada iken müminlerle alay edip, onlara
gülüyorlardı.
Müminler yanlarından geçerken
birbirlerine kaş göz işareti yaparak onlarla alay ediyorlardı. Yandaşlarının
yanına döndüklerinde, yaptıklarını onlara zevkle anlatıp eğleniyorlardı. Ve onları
gördükleri zaman, “Şunlar, gerçekten sapıtmış tipler!” diyorlardı.
Oysa onlar, müminler hakkında
hüküm vermek üzere gözcü tayin edilmiş değillerdi. (Müminlerin sapık oldukları
hususunda onların karar verme yetkileri yoktu.)
Hesap günü ise, iman edenler,
dünyada iken kendileriyle alay eden o kâfirlerin hallerine gülecekler,
Koltuklarına kurulup, dünyada
kendileriyle alay eden kâfirlerin perişan durumuna bakarlar.
Nasıl, kâfirler dünyada
yaptıklarının tam cezasını buldular mı?”[8]
4- Allah’ın, Dilediğine
Hesapsız Rızık Vermesi
Konumuz olan ayetin sonunda, “Allah dilediğine rızkı hesapsız
olarak verir” buyrulmuştur.
Yukarıda da belirtildiği gibi, inkârcıların müminlerle alay
etmelerinin sebeplerinden biri de kendilerinin zengin, müminlerin de fakir
olmasıdır. Onlar bundan, kendilerinin doğru yolda olduklarını, onun için
Allah’ın kendilerine rızıkların bol verdiğini, Müminlerin ise yanlış
yolda oldukları için fakir oldukları hükmünü çıkarıyorlar. Oysa rızkın bol
verilmesi insanın Allah katındaki değerine göre değildir. Allah rızkı mümine
de, kâfire de çok verebilir.
Mümine çok veya az vermesi onu imtihan içindir, çok verirse
şükreder, az verirse sabreder. Her iki durumda da Allah’ın emrine uygun hareket
etmiş olup rızasını kazanmış olur.
Kâfire çok vermesi ise istidrac içindir. Onlara çok mal
mülk verdikçe kendilerinin doğru yolda olduğuna inanırlar, böylece dünyada fısk
u fücurları, ahirette ise azapları daha da artar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder