71-KARZ-I HASEN
Sözlükte ‘karz’, borç vermek, şiir söylemek, ceza veya mükâfat vermek
demektir. Karzın asıl manası bir şeyi kesmek demektir. Aynı kökten gelen mıkraz
makas demektir. Malından bir miktar kesip/ayırıp birine vermeye, para, mal
yardımına birine verilen borca da karz denir.
‘Hasen’ ise ‘güzel’ anlamına gelir. Buna göre karz-ı hasen, güzel borç
vermek demektir. İslam dini güzellikler dinidir. Kur’an-ı Kerimde: “Ve ehsinû
innallâhe yuhıbbü’l-muhsinîn: iş ve ibadetlerinizi güzel yapınız, Allah görevini
güzel yapanları sever” buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde: “İnnellâhe cemîlün
yuhıbbü’l-cemâle: Allah güzeldir, güzelliği sever” buyurmuştur.
Dinimiz Müminin yaptığı her şeyin güzel olmasını istediği gibi, borcu
güzel vermesini, yardımı da güzel yapmasını istemektedir. Verilen her borca
karz-ı hasen/güzel borç verme denilmez. Borç vermenin güzel olabilmesi için
aşağıdaki şartların bulunması gerekir:
- Verilen borç helalından kazanılmış olmalı,
- Borçta faiz ve faiz şüphesi olmamalı,
- Maddi bir menfaat, bir çıkar gözetilerek verilmemeli,
- Gaye sadece Allah’ın rızasını kazanmak olmalı,
- Borç verilen kimse minnet altında
bırakmaya çalışılmamalı.
Dinimiz müslümanları karz-ı hasende bulunmaya teşvik etmektedir. Karz-ı
hasen ifadesi Kur’an-ı Kerimde altı defa, fiil olarak da yedi defa olmak üzere
toplam on üç defa zikredilmiştir.
‘Karz’ kelimesi altı yerde de “hasen/güzel” lafzıyla beraber zikredilmiştir.
Ayrıca bu altı yerde de Allah’a borç vermek şeklinde gelmiştir. Misal olarak bu
ayetlerden birini kaydedelim:
مَنْ ذَا
الَّذِي يُقْرِضُ اللَّهَ قَرْضًا حَسَنًا فَيُضَاعِفَهُ لَهُ أَضْعَافًا
كَثِيرَةً وَاللَّهُ يَقْبِضُ وَيَبْسُطُ وَإِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
“Kim Allah’a güzel bir borç verirse, Allah onu kat kat fazlasıyla
kendisine geri öder. Allah geçimliğinizi ve iç dünyanızı bazen sıkar, daraltır;
bazen da açar, genişletir. Sonuçta zaten siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.”
Bakara, 245)"
Ayette zikredilen “Allah’a karz-ı hasen/güzel bir borç verme”
tabirinin kullanılması mecâzi anlamdadır. Malın en iyisini ve verilecek en
faydalı ciheti seçerek Allah yolunda ihlas ile harcama yapılması ve Allah’ın
buna kat kat sevap ve karşılığı taahhüt buyurması hususunun bir karz-ı hasene
benzetilerek fiilde bir istiare-i tebeiyye veya görünüşte bir istiare-i temsiliyye
yapılmıştır.” (Elmalılı, VII, 424)
Yapılan
yardımın karz-ı hasen olabilmesi için aşağıda belirtilen on vasfı taşıması
gerekir:
1.
Sarf edilecek malın, helal yollarla kazanılmış olması gerekir.
2.
Kişinin, sahip olduğu malın en iyisinden olmalıdır.
3.
Karz-ı hasen sahibi sıhhatli, yaşama ümidi besleyen, fakirlik korkusu içinde
tutumlu hareket eden birisi olmalıdır.
4.
Malı, en muhtaç ve en uygun olana vermelidir.
5.
Verdiği malı, gizlemeli, açığa vurmamalıdır.
6.
Arkasından başa kakmamalı, eziyet etmemelidir.
7.
Maksadı, sırf Allah rızası olmalıdır.
8.
Verdiği çok olsa da az ve ehemmiyetsiz görmelidir.
9.
En sevdiği malından vermelidir.
10.
Malı, fakire evine götürerek vermek suretiyle onu en fazla memnun edecek
yöntemi seçmelidir. (Elmalılı,
VII, 424)
Sevabı
Yukarıda
belirtilen hususlara riayet edilerek yapılan iyilik ve yardımların ecrinin
Allah tarafından kat kat fazlasıyla vereceği vaade dilmiştir.
Abdullah
b. Mesud’un rivayet ettiğine göre Ensar’dan Ebu Dehdâh konumuz olan ayet nazil
olunca:
"Ya Resulallah! Allah
bizden borç mu istiyor?” diye sordu. Resulullah
"- Evet, Ey Ebu Dehdah!
Allah borç istiyor" buyurdu.
Bunun üzerine Ebu Dehdah
Peygamberimizden elini uzatmasını istedi ve elini tutarak:
“- Ben bağımı Allah’a güzel
bir borç olarak veriyorum” dedi. İbn Mesud, Ebu Dehdah’ın bağında 600 hurma
ağacı olduğunu ve bağı içindeki evde ailesiyle birlikte oturduğunu söyler.
Bu hadiseden sonra Ebu Dehdah
evine gelir ve hanımına:
“- Ey Dahdah’ın annesi! “
diye seslendi. O da:
“- Buyur Efendi” diye cevap
verdi. Ebu Dehdah:
“- Bahçeden çık, çünkü ben
onu Yüce Rabbime borç olarak verdim” dedi. Hanımı da ona:
“-Ey Ebu Dehdah, çok karlı
bir alış veriş yaptın” diye cevap verir. Daha sonra da eşyalarını ve
çocuklarını alarak bağdaki evi boşaltırlar.” (İbn Kesir, Tefsîru’l-Kur’an, I, 179)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder