21 Ağustos 2018 Salı

70-ALLAH İMHAL EDER İHMAL ETMEZ


70-ALLAH İMHAL EDER İHMAL ETMEZ


Yüce Rabbimiz İbrahim Suresinin 42. Ayetinde:

وَلَا تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ (42)

“Sakın şu zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gafil/ habersiz olduğunu sanma. Onların cezalarını gözlerin dehşetten belerip kalacağı bir güne/mahşer gününe ertelemektedir.” buyurmuştur.

Ayet-i kerimede başta Peygamber Efendimiz olmak üzere hem bütün zulme, haksızlığa uğrayan insanlara, hem de onlara zulmeden zalimlere mesaj vardır. Şöyle ki;

Allah, herkese yaptığının karşılığını mutlaka verecektir; hayır yapmışsa hayır, şer işlemişse şer. Herkes iyilik yapmışsa sevabını, kötülük yapmışsa azabını görecektir. Allah, bazı zalimlerin cezasını geciktirmeyip hemen bu dünyada veriyor, bizim bilemediğimiz birtakım hikmetlerinden dolayı bazı suçluların cezasını ise hemen vermiyor, imhal ediyor/ mühlet veriyor, geciktiriyor. Ama asla ihmal etmez, cezasız bırakmaz, zamanı gelince cezasını mutlaka verir. Ya bu dünyada verir ya da ahirette. Yüce Rabbimizin onları hemen cezalandırmayıp azaplarını ertelemesi;

Onların yaptıkları zulümden habersiz olduğu,

Ya da onları ihmal ettiği için değil,

Daha şiddetli ve daha büyük bir azaba çarptırılmaları içindir. Nitekim ayetin son bölümünde: "O, zalimlerin hesabını gözlerin dehşetten belerip kalacağı bir güne ertelemektedir.” buyrularak bu husus belirtilmiştir.

Şair ne güzel söylemiş:

Olsun be aldırma yaradan yârdır,

Sanma ki zalimin ettiği kârdır

Mazlumun âhı indirir şâhı

Her şeyin bir vakti vardır.


Evet, herşeyin bir vakti vardır, azabın/cezanın da vakti var, sevabın/mükâfatın da vakti var. Herşey bir usule, bir esasa bağlanmıştır. Kainatta bir düzensizlik yoktur.


Erzurumlu Âşık Sümmânî (ö. 1915) de:

Sanma dileyenler muradın almaz

Kimsenin ettiği yanına kalmaz

Zalimin zulmüne Hak razı olmaz

Ya mazlumun ahı kalır mı yerde!?


Evet, zalimin zulmüne Cenâb-ı Hak asla razı olmaz, mazlumun ahı yani bedduası da yerde kalmaz. Peygamber Efendimiz Muaz b. Cebel (r.a.)’ı Yemen’e Vali ve Kadı olarak gönderirken yapmış olduğu tavsiyelerden biri de:

اتَّقِ دَعْوَةَ المَظْلُومِ، فَإِنَّهَا لَيْسَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ

“Mazlumun bedduasından kaçın, çünkü onunla Allah arasında bir perde yoktur yani mazlumun bedduası hemen Allah’a yükselir ve kabul olur.” Buyurmuştur. (Buhari, Mezalim, 10)

Efendimiz başka bir hadis-i şeriflerinde de:

اتَّقُوا دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ، وَإِنْ كَانَ كَافِرًا، فَإِنَّهُ لَيْسَ دُونَهَا حِجَابٌ

“Kafir de olsa mazlumun bedduasından kaçının, çünkü onun önünde kabul olmaması için bir perde, bir engel yoktur” buyurmuştur. (Ahmed, III, 153)

Atalarımız, “Ocak söndürenin ocağı söner” demişler. Yavuz Sultan Selim zamanında yaşamış olup onunla beraber Çaldıran ve Mısır seferlerine katılmış ve Geyveli olduğu için Güvâhî mahlasıyla şiirler yazan meşhur şair bir beytinde şöyle demiştir:

Akıtma kimse yaşın, olma bed-hû
Elinle ocağına koymagil sû.

Beyitte; huysuzluk yaparak insanların gözyaşlarını akıtan kimse, eliyle kendi ocağına su döküp ocağının sönmesine sebep olacağı belirtilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder