70-ALLAH İMHAL EDER İHMAL
ETMEZ
Yüce Rabbimiz
İbrahim Suresinin 42. Ayetinde:
وَلَا
تَحْسَبَنَّ اللَّهَ غَافِلًا عَمَّا يَعْمَلُ الظَّالِمُونَ إِنَّمَا
يُؤَخِّرُهُمْ لِيَوْمٍ تَشْخَصُ فِيهِ الْأَبْصَارُ (42)
“Sakın şu zalimlerin yaptıklarından Allah'ın gafil/
habersiz olduğunu sanma. Onların cezalarını gözlerin dehşetten belerip kalacağı
bir güne/mahşer gününe ertelemektedir.” buyurmuştur.
Ayet-i kerimede başta Peygamber Efendimiz olmak üzere hem
bütün zulme, haksızlığa uğrayan insanlara, hem de onlara zulmeden zalimlere
mesaj vardır. Şöyle ki;
Allah,
herkese yaptığının karşılığını mutlaka verecektir; hayır yapmışsa hayır, şer
işlemişse şer. Herkes iyilik yapmışsa sevabını, kötülük yapmışsa azabını
görecektir. Allah, bazı zalimlerin cezasını geciktirmeyip hemen bu dünyada
veriyor, bizim bilemediğimiz birtakım hikmetlerinden dolayı bazı suçluların
cezasını ise hemen vermiyor, imhal ediyor/ mühlet veriyor, geciktiriyor. Ama
asla ihmal etmez, cezasız bırakmaz, zamanı gelince cezasını mutlaka verir. Ya
bu dünyada verir ya da ahirette. Yüce Rabbimizin onları hemen cezalandırmayıp
azaplarını ertelemesi;
Onların yaptıkları zulümden habersiz olduğu,
Ya da onları ihmal ettiği için değil,
Daha şiddetli ve daha büyük bir azaba çarptırılmaları
içindir. Nitekim ayetin son bölümünde: "O, zalimlerin hesabını gözlerin
dehşetten belerip kalacağı bir güne ertelemektedir.” buyrularak bu husus
belirtilmiştir.
Şair ne güzel söylemiş:
Olsun be aldırma yaradan yârdır,
Sanma ki zalimin ettiği kârdır
Mazlumun âhı indirir şâhı
Her şeyin bir vakti vardır.
Evet, herşeyin bir vakti vardır, azabın/cezanın da vakti
var, sevabın/mükâfatın da vakti var. Herşey bir usule, bir esasa bağlanmıştır.
Kainatta bir düzensizlik yoktur.
Erzurumlu Âşık Sümmânî (ö. 1915) de:
Sanma dileyenler muradın almaz
Kimsenin ettiği yanına kalmaz
Zalimin zulmüne Hak razı olmaz
Ya mazlumun ahı kalır mı yerde!?
Evet, zalimin zulmüne Cenâb-ı Hak asla razı olmaz,
mazlumun ahı yani bedduası da yerde kalmaz. Peygamber Efendimiz Muaz b. Cebel
(r.a.)’ı Yemen’e Vali ve Kadı olarak gönderirken yapmış olduğu tavsiyelerden
biri de:
اتَّقِ دَعْوَةَ المَظْلُومِ، فَإِنَّهَا لَيْسَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ اللَّهِ حِجَابٌ
“Mazlumun bedduasından kaçın, çünkü onunla
Allah arasında bir perde yoktur yani mazlumun bedduası hemen Allah’a yükselir
ve kabul olur.” Buyurmuştur. (Buhari, Mezalim, 10)
Efendimiz başka bir hadis-i şeriflerinde de:
اتَّقُوا دَعْوَةَ الْمَظْلُومِ، وَإِنْ كَانَ كَافِرًا، فَإِنَّهُ لَيْسَ دُونَهَا حِجَابٌ
“Kafir de olsa mazlumun bedduasından kaçının, çünkü onun
önünde kabul olmaması için bir perde, bir engel yoktur” buyurmuştur. (Ahmed,
III, 153)
Atalarımız, “Ocak söndürenin ocağı söner” demişler. Yavuz
Sultan Selim zamanında yaşamış olup onunla beraber Çaldıran ve Mısır
seferlerine katılmış ve Geyveli olduğu için Güvâhî mahlasıyla şiirler yazan
meşhur şair bir beytinde şöyle demiştir:
Akıtma kimse yaşın, olma bed-hû
Elinle ocağına koymagil sû.
Beyitte; huysuzluk yaparak insanların gözyaşlarını akıtan
kimse, eliyle kendi ocağına su döküp ocağının sönmesine sebep olacağı
belirtilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder