7 Ağustos 2016 Pazar

32- ALTIN NESİL BÖYLE Mİ OLACAKTI


32- ALTIN NESİL BÖYLE Mİ OLACAKTI

Aman Allah’ım 15 Temmuz gecesinde neler yaşadık.!!!? Bunlar bir hayal miydi?
İnsanın inanası gelmiyor.
Hûd Sûresi’nin 87’nci ayetinde Şuayb Peygamberin kavmi şöyle dediler:
قَالُوا يَاشُعَيْبُ أَصَلَاتُكَ تَأْمُرُكَ أَنْ نَتْرُكَ مَا يَعْبُدُ آبَاؤُنَا أَوْ أَنْ نَفْعَلَ فِي أَمْوَالِنَا مَا نَشَاءُ إِنَّكَ لَأَنْتَ الْحَلِيمُ الرَّشِيدُ
"Ey Şuayb! atalarımızın taptığı şeyleri terketmemizi veya mallarımızı istediğimiz gibi kullanmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Doğrusu sen yufka yürekli, mülayim, halim selim, akıllı bir kimse idin!"
Gerçekte bu çocuklar yufka yürekli, mülayim, halim selim, akıllı kimselerdi.
Onları bu hale isminin anlamı; sulh, selamet ve barış olan dinleri getirmiş olamazdı.
Öyle ise Müslüman milletimizin yardım ve himmetleriyle yetiştirilip kendilerine altın nesil ismi verilen kimseleri milletine, vatanına azılı düşman haline kimler getirmişti!?
Milletimize, milletin meclisine, milletin seçtiği cumhurbaşkanına, devlet binalarına milletin tankıyla, tüfeğiyle, uçağıyla, silahıyla saldıracak kadar canavarlaşan bu nesli hangi eğitim kurumlarında kimler yetiştirmişti!?
Milletin zekat, fitre ve kurban paralarıyla yetişen bu nesli; kadın erkek, yaşlı çocuk demeden milletine silah çekip, canavarca onları öldürecek ölüm makinesi haline kimler getirdi.
Bir Arap atasözünde: “Semmin kelbeke ye’külüke: Besle köpeği yesin seni” denilmiştir.
Hangi insafsız, hangi zalim, hangi kanı bozuk bunları köpek gibi milletine saldırır hale getirdi.
Etrafındaki kimseler içerisinde bu çılgınlığa engel olacak, dur diyecek insaflı, merhametli, akıllı birileri yok mu?
Varsa, niye bu çılgınlığa, zulme karşı koymuyorlar, seslerini çıkarmıyorlar, milletin evladının milletine düşman edilmesine seyirci kalıyorlar.!!!?
Zulme rızanın zulüm, haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu bilmiyorlar mı?

Ünlü divan şairi Namık Kemal ne güzel söylemiş:
Muîn-i zalimin dünyada erbâb-ı denâettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten.
Anlamı şöyle:
"Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir;
İnsafsız avcıya hizmetten zevk alan ancak köpektir."
Ne zamana kadar bu insafsız avcının peşinden gidip ona destek olmaya devam edecekler.

Ne diyelim, Allah akıl versin, fikir versin, akıllarını kiraya vermeyip kullanmalarını nasip eylesin.

12-Bekir Topaloğlu


12-Bekir Topaloğlu Hocanın, değerli öğrencilerimize üç tavsiyesi oldu.
1. İçinde bulunduğunuz mazhariyet sebebiyle Allah’a şükredin ve şükrünüzü ifa edebilmek için düzenli bir biçimde günde en az on iki saat çalışın. 
Arapça’yı ne yapıp edip, mutlaka öğrenin. Aksi takdirde bunun psikolojik ezikliğini ömrünüz boyu çekersiniz.
2. Kuran ve meal okuyun. Bunu kendiniz için yapın, hidayetlenmeyi amaçlayın. Her okuyuşunuzu belli bir konuyu aklınızda tutarak yapın.
3. Siyer okuyun.
Bu üç maddeyi Hoca uzun uzadıya açtı.
Medreseden icazetli biri olarak babasının zoruyla İmam Hatibe giren hoca, böylesi bir okulun lüzumsuzluğuna kani iken daha altı ay geçmeden İmam Hatiplerin ideal olabilecek bir okul olduğunu görür. “Medrese de siyer namına hiçbir ders yoktu. O yüzden ne olduğunu bilmiyorduk. Bizde bilgi vardı ama, zaman mefhumu yoktu. Bunları belli bir kronoloji içerisinde almamıştık” diyor.
Garibce’nin hep vurguladığı “Derinlik bilgiyle, ufuk görgüyle” şiarı, hocanın tecrübesiyle bir daha teyit edilmiş oldu. Medresenin derinliği ile bu yeni okulların ufku bir araya getirilmeliydi. Topaloğlu kendi hayatında bu şansı bulmuştu. Ve kendisi de bu aziz millet ve bu millete umut olan bu yeni nesiller için bir şans olmuştu.
Kendisi hatırlar mı bilmem ama, doktora yaptığım sırada bir yıl boyunca bana bir burs da bağlamıştı. Evli ve üç çocuklu, kitap alma hastalığına yakalanmış bir doktora öğrencisinin bu bursa ihtiyacı vardı.
Bu vesile ile de kendisine müteşekkirim.
Onu ilk gördüğümde, tipi hayalimde tahayyül ettiğim Bekir Topaloğlu’na benzememesi sebebiyle biraz hayal kırıklığına uğramış olsam da, ilim yolunda hep bir otorite ve hasbî gördüm. Elini öpmekten şeref duydum. Garibce imzasıyla yazdığım birçok yazıda muhtemelen kendisinden bahsetmişimdir. Bazı yazıların fikir kaynağı bizzat kendisi olmuştur. Çokça okunan yazılarımızdan biri olan “İlim adamı asosyal olmalı mı?” başlıklı yazımız bunlardan biridir. Hocanın bu konferansta anlattıklarına bakılırsa hocanın bu konudaki düşüncesinde bir değişiklik de yoktur. Eğer diyor “Bir ilim talibi, dört duvar arasında okumaktan ve yazmaktan en büyük zevki alıyor hale gelmişse işte o zaman fellaha ermiştir!”

33- MÜMİN DEVLETİ MİLLETİ ALEYHİNE ÇALIŞMAZ


33- MÜMİN DEVLETİ MİLLETİ ALEYHİNE ÇALIŞMAZ

Yüce Rabbimiz Âl-i İmran Suresinin 28. Ayetinde şöyle buyurmuştur:
لَا يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَنْ يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللَّهِ فِي شَيْءٍ إِلَّا أَنْ تَتَّقُوا مِنْهُمْ تُقَاةً
“Müminler, müminleri bırakıp küfre sapmış olanları veli/dost, hami edinmesinler, onların himayesi, buyruğu altına girmesin. Kim bunu yaparsa Allah ile bütün bağlarını koparmış, Allah’ın diniyle bir alakası kalmamış olur. Ancak kendinizi onlardan gelebilecek bir tehlikeden korumak için böyle bir bu yola başvurmanız hariç.”
Ayetten anlaşılıyor ki;
- Mümin mümini veli edinir,
- Mümini bırakıp da küfre sapanları veli edinmez, onların himayesine girmez, onlardan yardım dilemez,
- Mümin, onlara içten sevgi, muhabbet beslemez, müminin sevgisi de buğzu da Allah için, O’nun rızasını elde etmek için olur.
Mümin izzet ve şeref sahibidir, hem kendisinin izzet ve şerefini, hem de İslamın izzet ve şerefini korur.
وَلِلَّهِ الْعِزَّةُ وَلِرَسُولِهِ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَلَكِنَّ الْمُنَافِقِينَ لَا يَعْلَمُونَ
- Mümin bilir ki izzet ve şeref küfür yolunu tutanların değil, Allah’a, Resulüne ve müminlere aittir. (Münâfikûn, 8)
- Mümin kendi basit menfaati ve geçici çıkarları için kendi devletini, milletini başka devletlere jurnallemez, şikâyette bulunmaz.
- Mümin düşmanlarla iş birliği yaparak müminlerin sırlarını onlara vermez, buna onun imanı engel olur.
- Mümin mümine karşı takiyye yapmaz, iki yüzlülük yaparak olduğundan farklı görünmez.
- Takıyye küfür ehlinin hâkim olduğu yerde yaşamak zorunda kalan Müslümanlar için söz konusu olup bu da sürekli olamaz.
- Takıyye genel olarak Şia’nın şiarıdır, onlara göre dinin onda dokuzu takıyyedir, takıyyesi olmayanın dini de olmaz.(Topaloğlu-Çelebi, Kelam Terimleri Sözlüğü, 302)
اَلمْؤْمِنُ كَيِّسٌ فَطِنٌ حَذِرٌ

“Mümin akıllı, zeki ve tedbirli kimsedir” (Kudâî, Müsnedü’ş-şihâb, I, 107), bunları yapmaz, yapanların peşinden gidip onlara maddi ve manevi destek vermez.

35- BU NASIL MÜSLÜMANLIK!!?

35- BU NASIL MÜSLÜMANLIK!!?

Bir cemaat düşünün ki bir araya geldiklerinde:
Allah’ın kitabından çok peşinde gittikleri kimsenin kitaplarını okuyorlarsa,
Peygamber’den çok onun ismini anıyorlar, ondan bahsediliyorsa,
Bir cemaat ki çocukların isimlerini değiştirip kod isimleri vererek onlara yalan söyletmekle eğitime başlıyorsa,
Bir cemaat ki çocukları, uçakla, topla milletini bombalayacak, tankları milletinin üzerine sürecek kadar şefkat, merhamet ve insanlıktan yoksun hale getirip canavar getiriyorsa,
Bir cemaat ki milletin çocuklarını geceleyin teheccüde kaldırıp milletin idarecilerine başbakanına, cumhurbaşkanına beddua ettirerek milletine düşman hale getiriyorsa,
Bir cemaat ki devletin kurumlarını ele geçirmek için adamlarına, içki içiliyorsa sizde içiniz, hanımınızın başını açınız, gerektiğinde namazı vaktinde kılmayı terk ediniz diyen liderlerine karşı sessiz kalıyor, doğruyu söyleme cesareti gösteremiyorsa,
Az da olsa cemaat içerisinde doğruyu söylenenlerin başı eziliyor, düşman ilan ediliyor, kendisine her türlü iftira ve haksızlık yapılıyorsa,
Allah aşkına söyleyin, bu cemaat islamın neresindedir?
İslamı bırakın bunlar insanlığın neresindedir?
Peygamber efendimiz hadis-i şeriflerinde:
"لَا تَجْتَمِع أُمَّتِي عَلَى ضَلَالَة"
“Ümmetim sapıklık üzere bir araya gelmez, birleşmez” buyurmuştur.
Nasıl oluyor da bu cemaat hata üzerinde birleşebiliyor, bir araya gelebiliyor!!?
Cemaatin görevi kendilerine her söylenileni, islama ters düşse de, tasdik etmek, tasdik mümkün olmazsa tevil etmek, o da mümkün olmazsa “bunu biz bilmeyiz, hocamız bilir” demek zorundalar mı!!?
İslam böyle mi emrediyor?
Hadi diyelim ki avam/sıradan cemaat doğruyu eğriyi bilmiyor, peki içlerinde üniversite bitirmiş makam mevki sahibi kimseler, hatta dini tahsil yapmış, İmam-Hatip Lisesini, İlahiyat Fakültesini bitirmiş, ve hatta İlahiyat fakültesinden sonra Dini Yüksek İhtisas Eğitim Merkezlerini bitirmiş hocalar, vaizler de var, daha da ilerisi içlerinde İlahiyat Fakültelerinde Doçent, Prof olarak görev yapan akademisyenler de var.
Bunlar niçin susuyorlar, niçin gerçekleri söylemiyorlar?
لساكت عن الحق شيطان أخرس،
Onlar “Haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan” olduğunu bilmiyorlar mı?
Ne zamana kadar susmaya devam edecekler?

Ne zaman alim olmanın sorumluluğunu hissedip gereğini yapacaklar?

6 Ağustos 2016 Cumartesi

07- Kuldan İntikam Kul İle Alınır


07-  Kuldan İntikam Kul İle Alınır

Yüce Rabbimiz En’am Suresinin 129. Ayetinde:

وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُوا يَكْسِبُونَ

“İşte böylece işlemiş oldukları zulüm ve kötülükler sebebiyle, zalimlerin bazılarını bazılarına musallat ederiz/yönetici yaparız/dost kılarız.” buyurmuştur.
Böylece zalim, zalimle terbiye edilmiş olur. Zira zalimin dilinden en iyi zalim anlar.
Peygamber Efendimiz de bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

الظَّلَمَةُ وَأَعْوَانُهُمْ فِي النَّارِ

“Zalimler ve onlara destek olup arka çıkanlar cehennemde beraber olacaklardır.”
Arapça bir kelâm-ı kibarda:

إِنَّ اللهَ يَنْتَقِمُ مِنَ الظَّاِلِم بِالظَّالِم.

“Allah zalimden intikamı yine zalim yoluyla alır” denilmiştir.
İslam büyüklerinden İmam-ı Rabbani bu hususu şöyle ifade etmiştir:
Hak kulundan intikamını yine kul ile alır,
Bilmeyen ilm-i ledünnü anı kul yaptı sanır.
Cümle eşya Hâlık’ındır kul eliyle işlenir,

Emr-i Bârî olmayınca sanma bir çöp deprenir.

5-KEM SÖZ SAHİBİNİNDİR

5-  KEM SÖZ SAHİBİNİNDİR

الْخَبِيثَاتُ لِلْخَبِيثِينَ وَالْخَبِيثُونَ لِلْخَبِيثَاتِ وَالطَّيِّبَاتُ لِلطَّيِّبِينَ وَالطَّيِّبُونَ لِلطَّيِّبَاتِ

 “Kötü işler, kötü sözler, yalanlar, iftiralar kötü kimselere, ahlaksız ve adi şahıslara aittir; kötü söz ve kötü işleri onlar söyler, onlar yaparlar.
Kötü kimseler de, kötü sözlere ve kötü işlere layıktır.
Güzel sözler, iyi hareketler iyi kimselere aittir. İyi sözler ve güzel hareketler bunlara yaraşır.” (Nur Suresi, 24/26)
Bu ayet Hz. Aişe Validemize yapılan iftira üzerine inen iki
sayfaya yakın ayetlerin sonuncusudur.
Her kap, içindekini sızdırır. İçinde kötülük olan kötü düşünür,
kötü söyler, iftirada bulunur, kötü işler yapar. İçinde iyilik olan da
iyi düşünür, güzel sözler söyler ve güzel işler yapar.
İftiranın temel sebebi çekememezliktir. Ziya Paşa ne güzel söylemiş:
Erbâb-ı kemâli çekemez nâkıs olanlar,

Rencîde olur dîde-i huffâş ziyadan.

4 Ağustos 2016 Perşembe

8-Bilmediğini Bilmez

8-Bilmediğini Bilmez

Ünlü divan şairi Nâbî bir beytinde şöyle demiştir:
Etme âr öğren, oku ehlinden
Her şeyin ilmi güzel cehlinden.

Yüce Rabbimiz insanları farklı yaratmış, her birine ayrı bir güzellik, özellik ve meziyetler vermiştir. Bunlardan biri de bilgidir. İnsan her şeyden önce kendini bilmelidir. Kendini bilen Rabbini bilir, Rabbini bilen haddini bilir. Haddini bilen de neyi bilip neyi bilmediğini bilir.
Bakara suresinini 30-34. ayetlerinde Hz. Adem’in yaratılışından, Allah’ın Hz. Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretmesinden, sonra meleklere o isimleri sorup, onların:
“- Ya Rabbi! Bizim Senin öğrettiklerinin dışında hiçbir bilgimiz yoktur” diye cevap ve-rip bilmediklerini itiraf etmelerinden bahsedilir.
Fahrettin Razi “Tefsir-i Kebir” diye meşhur olan “Mefâtîhu’l-gayb” isimli tefsirinde yukarıdaki ayetlerin izahında, tebe-i tabiînden olup meşhûr Arap dili âlimi Halil bin Ahmet’in şöyle dediğini nakleder:

قَالَ الْخَلِيلُ: الرِّجَالُ أَرْبَعَةٌ
 -1رَجُلٌ يَدْرِي وَيَدْرِي أَنَّهُ يَدْرِي فَهُوَ عَالِمٌ فَاتَّبِعُوهُ،
 -2وَرَجُلٌ يَدْرِي وَلَا يَدْرِي أَنَّهُ يَدْرِي فَهُوَ نَائِمٌ فَأَيْقِظُوهُ،
 -3وَرَجُلٌ لَا يَدْرِي وَيَدْرِي أَنَّهُ لَا يَدْرِي فَهُوَ مُسْتَرْشِدٌ فَأَرْشِدُوهُ،
 -4وَرَجُلٌ لَا يَدْرِي وَلَا يَدْرِي أَنَّهُ لَا يَدْرِي فَهُوَ شَيْطَانٌ فَاجْتَنِبُوهُ

İnsanlar bilgi bakımından dört kısımdır.
1- Adam vardır bilir, bildiğini de bilir/bilgisinin farkındadır. İşte bu âlimdir, ona uyunuz.
2- Adam vardır bilir fakat bildiğini bilmez/bilgisinin farkında değildir. O, uyku-dadır, onu uyandırınız.
3- Adam vardır bilmez, ama bilmediğini bilir/ cahil olduğunun farkındadır. O, bilmediğini öğrenmek ister, ona öğretmede yardımcı olunuz.
4- Adam vardır bilmez fakat bilmediğini de bilmez, (kendinin bildiğini zanneder, in-sanlara aslı, esası olmayan şeyleri öğret-meye kalkışır.) O, şeytandır, ondan kaçınız.

Bilginin zıttı cehalettir. Cehalet cehl kökünden gelir. Cehl; cahillik, bilmezlik, ilimden bilgiden mahrum olmak demektir. Âlim’in zıttı olan câhil de aynı kökten gelir ki çoğulu “cehele”, “cühhâl” ve “cühelâ” gelir.
Cehl; cehl-i basît ve cehl-i mürekkep olmak üzere iki şekilde mütalaa edilmektedir.
Ccehl-i basît; bilmemek, ama bilmediğinin farkında olmak yani bilmediğini bilmek şeklinde olan cahillğe denir. Böyle bir cahilliğin farkında olunduğu için tedavisi mümkündür.
Cehl-i Mürekkeb ise bilmediğini de bilmemek şeklinde olan cahilliğe denir. Buna katmerli cahillik de denir.

Bir Azeri atasözünde de insanlar bir baş-ka açıdan dörde ayrılmıştır:
Adam var adamların nakşıdır
Adam var merkep ondan yahşıdır
Adam var söyletirsen dür döker
Adam var söyletmezsen yahşıdır.

Cehl,
Bir şairimiz de
Sen cehlimi yâ Râb eyle tenkîs

İlmim var ise ziyade eyle